4 Mart 2013 Pazartesi

pozitif mi negatif mi bilmem, bu da benim doğum hikayem :)

Tarih 3.Ocak.2010, Pazar. Sabahleyin kalktım, üzerinize afiyet o sıralar saat 11:00’lere kadar uyuyabiliyordum J Neyse, kahvaltı, kahve vs. vs. derken koca kişisiyle aramızda şöyle bir diyalog geçti …

Murat: Aşkım artık şu hastane çantasını hazırlayalım artık...
Dilşe: Yaaa boşver, daha 8 gün var ben yarın başlarım hazırlamaya.
M: Eğilip kalkma sen işte, gel de neler konulacak söyle.
D: Yapmak istemiyorum, hazırlarız doğar bu bebe ben biliyorum.
M: Saçmalama aşkım ya.
D: Offf, nerde şu valiz
….
Nitekim valiz cebren ve hile ile hazırlatılır, kapatılır. Öğleden sonra gidilecek piknik partisine hazırlanılır. Kapıdan çıkarken;
M: Çantayı arabaya indireyim.
D: Yok artık daha neler.
M: Ne olacak ki dursun arabada.
D: Eh bu bebe bugün doğarsa senin suçun...

Pikniğe gittik, herkesin bana gösterdiği el bebek gül bebek tavırlarının yanında sorduğu abidik gubidik (ne kadar kaldı, normal doğum mu sezeryan mı, ay çok iyi gözüküyorsun, kaç kilo aldın vs. vs.) sorularla bunalıp, mevcut olan uyuzluğum hat safhaya çıktı. Bu arada ne hikmetse orada yapılanlardan da pek fazla yemek istemedim. Döndüğümüzde neredeyse akşam saat 7 olmuştu ve ben -az yemekten kaynaklı olsa gerek- kurt gibi acıkmıştım. 

Dokuz ay boyunca saat 8’den sonra neredeyse hiçbirşey yememiş ben, oturup o saatten sonra 2 tabak dolusu yoğurtlu makarnayı bi güzel mideye indirdim. Üzerine de gittim ohh fıstık gibi sıcacık bir duş aldım. Saçımı taradım, aynanın karşısında aldığım loğusa taçlarından birini denerken içimden “ay hemen çıkarayım ne olur ne olmaz, takarsan doğururum falan” dedim. Aradan topu topu 2 dakika falan geçti, tam koltuğa uzandım ki garip bir şey hissettim. O sırada 3 gündür elinde yeni telefonu ile aşk yaşayıp GSM operatörünün hangi hattını alsam diye yaklaşık  internette gezinen müstakbel babaya,

D: Aşkım bu kız kanala girdi galiba !!!!!!.
M: İyi iyi…Ya sence bıdıbıdı tarifesini mi alsam vıdıvıdı tarifesini mi seçsem ne dersin
D: Sen benimle kafamı buluyorsun doğuruyorum ben ayol…

Akabinde zılgıtı yiyen koca sıçrayıp yanıma geldi ve hemen doktorumu (kendisi aynı zamanda kuzenim olur) aradık “doğum başlamış olabilir ama olmaya da bilir iyisi mi sen her ihtimale karşı hastaneye git ben de hemen geliyorum orada buluşuruz” dedi.

9 aylık bu sürecin doğumla sonuçlanacağını aklı fikri yerinde her hamile kadın gibi ben de biliyordum ama o anda ne olduysa hem deli gibi ağlıyor hem de inanılmaz şekilde titremeye başlamış ayaklarımı durduramıyor ve çok açıkçası “korkuyordum”.

Arabaya bindik, yağan yağmurla birlikte giderken bir yandan sesli sesli dua okuyor bir yandan da içim içime sığmıyordu, evet dokuz aydır beklediğimiz kuzumuza kavuşacaktık. 

Hastaneye ulaştıktan yaklaşık yarım saat kadar sonra doktorum geldi ve o zamana kadar normal doğum konusunda çok ısrarcı olan kendisi yaptığı kontrol sonucu bir kemiğimin normal doğum için çok da uygun olmadığına kanaat getirdi...Ancak akabinde ben bombayı patlattım “2 saat kadar önce 2 tabak makarna yedim” dedim. o da “Çok iyi etmişsin afiyet olsun, sen yine de halledebilirsin bu işi” diyerek, beni hiç endişelendirmedi. Acil doktorları da ultrason muayenelerini yaptıktan sonra yukarı çıktım. Eveett, işte doğum başlıyordu.

Verilen ilaçlardan sonra 5 dakikada bir tuvalete gir, akabinde koridorda 7 km/sn hızla depar at, 5 dakikada bir tuvalete gir, akabinde koridorda 7 km/sn hızla depar at, 5 dakikada bir tuvalete gir, akabinde koridorda 7 km/sn hızla depar at, bu döngü x 1000 . Ve bu süreçte gelen inanılmaz bir uyku. evet bence de inanması güç ama inanılmaz bir uyku bastırmıştı. Şimdi bile inanamıyorum ama iki sancı arasında uyumuşum J Normal doğum sürecim yaklaşık 6 saat sürdü, her seferinde hah bitti bu sefer diyorum, yok yine olmuyor ve bu “sancılı” süreç 10 cm açıklığa rağmen bitmek tükenmek bilmiyordu, Selin, doğum kanalına başı önde girmişti ama yüzü yere bakacak yerde bana bakıyordu ve bu durum kemiğin duruşuyla daha komplike hale gelip süreci iyiden iyiye uzatıyordu . Velhasıl kelam saati sabahın 4:30’u yapmıştık bile, hadi bakalım ameliyata giriyorsun dediler. Benim haberim sonradan oldu meğer Selin'nin kalp atışları yavaşlamış, hem benim hem de kızımın hayati tehlikesi olmasın diye doktorlar sezaryene karar vermişler. Ne ameliyathaneye nasıl gittiğimi hatırlıyorum ne de o ekibin hangi arada nasıl bir araya geldiğini. Sedyeye uzandıktan sonra anestezi uzmanı bir şey soruyor, daha "efendim anlayamadım" diyemeden kendimden geçiyorum…

Ayıldıktan sonra hayal meyal, biraz da zorlayarak ağzımdan çıkan ilk kelimeler “her şeyi tam mı?” oluyor. Evet tıp bu kadar ilerlemişken, belki 50 defa ultrasona girmeme rağmen yine de içinde bir yerlerde hep bir korku ve ilk aklına gelen bu soru oluyor "her şeyi tam mı?".  Nöbetçi hemşireler “tamam tamam merak etme” diyerek, miniğimi meme yapıştırıveriyorlar. İşte muhteşem ilk buluşma, kedi gibi bir "Ihh Ihhh" :) Sedyeyle odama taşıyorlar, 1-2 saat kadar anne-baba- bebe baş başa kalıyoruz.